Vücudumuz her gün çevresinde bulunan çok sayıda madde ile karşılaşmakta. Bu maddeler ağız, burun, gözler, akciğerler olmak üzere çeşitli yollardan vücudumuza girmekte. Vücudumuz bu maddelerin önemli bir kısmını özellikle besinleri metabolize ederek kullanmakta ve kalan atıkları vücuttan uzaklaştırmakta. Bazı maddeler ise insan vücuduna zarar verecek nitelikte olduğundan vücuda alındıktan hemen sonra yok edilmeye çalışılır.

Besin Alerjisi ve Besin İntoleransının Farkı

Besin alımıyla beklenmeyen reaksiyonlar “toksik” ve “toksik olmayan”  reaksiyonlar olarak ikiye ayrılır. Toksik reaksiyonlara besin zehirlenmesi diyoruz. Toksik olmayan reaksiyonlar ise iki ayrı sınıfta incelenmekte. Bunlar immünolojik (besin alerjisi) ve immünolojik olmayan (besin intoleransı) reaksiyonlardır.

Alerjik reaksiyonların görülme sıklığı her geçen gün artmakla beraber reaksiyonların tam olarak tanımlanması ve kişilerin reaksiyonların besin alerjisine ait olduğunun farkına varamaması, besin alerjilerinin toplumda görülme sıklığı konusunda kısıtlı bilgi sağlamaktadır. Dünyada yapılan araştırmalara göre besin alerjileri görülme sıklığı artan bir halk sağlığı sorunudur. Bebek ve çocuklarda yetişkin bireylere göre besin alerjisi görülme oranı yüksektir.

Besin alerjisi tanısı, vücuda alınması ve hipersensitivite ile bağlantı kurmaya yarayan bireyden alınan öykü ile daha kolay hale gelmektedir. Bulantı, kusma ve karın ağrısı gibi gastrointestinal rekasiyonlar alerjen alındıktan akut olarak bir saat içerisinde oluşma eğilimi gösterirken, dışkıda kan gibi belirtiler bebekler ve küçük çocuklarda daha çok görülmektedir ve sıklıkla alındıktan iki saat sonrasında etkisini geç gösterir, kronikleşebilir.

Heiner sendromu; inek sütü proteini veya daha az sıklıkla yumurta veya domuz etine karşı aşırı duyarlılık ile ilişkilidir. Dokuda demir birikimine neden olur. Bu besinlerin tüketiminden kaçınarak engellenmiş olunur.

Benzer Yazılar
Benzer Yazılar

Besin Alerjisi Semptomları

Besin İntoleransı Semptomları

HapşırmaMide ağrısı
Kızarıklık, KabartılarŞişkinlik
Deri/cilt iritasyonuGaz
Burun akıntısıKramplar
Aşırı yorgunluk haliBaş ağrısı
DiyareDeri döküntüsü
KusmaYorgunluk

Besin Alerjisi Görülme Dönemi ve Sıklığı

Kesin olarak hiçbir besin alerjik tepkiye neden olmayabilir ve 170’in üzerinde farklı besinin alerjik reaksiyonlar ile bağlantılı olduğu tespit edilmiştir. Besin alerjisi görülme olasılığı, ailede atopi varlığında çok daha muhtemeldir. Aşırı duyarlılık reaksiyonlarından çoğunlukla sorumlu olan besinler; çocuklarda inek sütü, tavuk yumurtası, soya fasulyesi, buğday iken, yetişkinlerde  fıstık, fındık, süt, soya, buğday, balık, ve kabuklu deniz ürünleridir. Ek olarak hardal ve susam, bölgesel olarak alerjen olabilen karabuğday, pirinç ve kereviz de eklenmiştir. İnek sütü alerjisi bebeklik döneminde ilk 6 aydan önce anne sütünü bırakan bebeklerde sık görülmektedir. Klinik testlere dayalı bireysel raporlama verilerine dayalı büyük popülasyonlar üzerinde yapılan araştırmalarda kendilerinde besin alerjisi olduğunu belirtenler %12 iken, gerçek besin alerjisi olanlar yaklaşık %3 bulunmuştur.

Gıda katkı maddelerine intoleransın, popülasyonda yüz binde 1 olarak nadir görülmektedir. Fındık, fıstık, balık ve kabuklu deniz ürünlerine olan aşırı duyarlılığın haricinde, çoğu besin alerjileri bebeklik döneminde ortaya çıkar ve erken çocukluk döneminde giderek azalır. Genel olarak, çocuklarda besin alerjilerinin yaklaşık %40’ı 5 yaşından sonra azalır. Birçok alerjenin zamanla etkisi azalacağı için bir besin alerjeni belirlenip diyetten çıkarıldıktan sonra 1-2 yıl sonra tekrar denenmesi uygundur. Fakat tek başına fındık, fıstık ve deniz ürünleri alerjisi kalıcıdır ve bu besinlerin karıştırılarak yeniden denenmesi 4-8 yıl arayla önerilmektedir. Adölesan dönemde genellikle kendilerinde besin alerjileri ile ilişkili olarak algıladıkları yanlış bir korunma duygusu vardır ve son yıllardaki adölesan besin alerjisi artışının, çoğunlukla bu konuda yetersiz eğitime sahip olmaları ve çevrelerinde meydana gelen acil durumlarda duygularının yönetmekte zorlanmaları neden olabileceği düşünülmektedir.

Atopik bünye genetik olabileceği gibi sonradan da kazanılabilir. Son yıllarda gluten free gibi ürünlerin artışı ile sağlık sorunu yokken gluten free ürün tüketen bireylerde de glutene karşı duyarlılık gözlemlenmektedir. Her iki ebeveyn veya bir ebeveyn ve çocukların birinde alerjinin saptandığı aileler “yüksek riskli aileler” olarak tanımlanır. Ancak genetik eğilim çocuğun neye karşı alerji geliştireceğini etkilemez. Örneğin, Laktoz İntoleransı ve Çölyak Hastalığı‘nda kalıtım büyük önem taşımaktadır.

Alerji ve Bebek Beslenmesi

Bebeklerde alerji; teorik olarak erken bebeklik döneminde alerji etkenlerine karşı savunmasız oldukları için (özellikle aşırı duyarlılığa sahip bebeklerde) sık görülmektedir. Anne rahminde duyarlanmanın başlayabileceği ileri sürülmekte. Hatta sezeryanla doğan bebeklerin, normal doğan bebeklere göre bağırsak mikrobiyotalarının farklı olduğu ve bu nedenle bu bebeklerde besin alerjisi gelişme riskinin daha yüksek olduğu bildirilmekte.

İlk 6 ay anne sütünden sonra ek gıdaya geçişte örneğin 1 yaşında inek sütü, 2 yaşında yumurta ve 3 yaşında fıstık, fındık, balık gibi besinler yavaş yavaş diyete eklenmelidir. Buradaki amaç bu besinlerin oluşturabileceği reaksiyonları ortadan kaldırmaktır. Güncel çalışmalarda (AAP 2008) ise alerjenik etkisi yüksek olan besinlerin alımını geciktirmek için geçerli hiçbir kanıt bulunamadığı belirtilmiştir. AAAAI, 2012 yılındaki yayımladığı kılavuzunda bebeklerde emzirme sırasında çok yüksek düzeyde alerjen içeren besinlerin; bunun yanı sıra gebelik sırasında süt ve yumurta gibi temel besinlerin kısıtlanmaması gerektiği önerisi verilmiştir. Çocukların bu alerjenik etkisi yüksek olan besinlerin tüketiminden kaçınmaları gelecekte aslında onları karşılayacakları reaksiyonlara karşı daha duyarlı hale getirebilir.

Bir kesitsel çalışmada, İsrail ve İngiltere’de Yahudi çocuklar karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada, İsrailli çocuklara kıyasla İngiliz çocuklarda 10 kat daha fazla fıstık alerjisi gözlemlenmiş ve İngiltere’de yaşayan ailelere göre İsrail’de fıstık tüketime yaşamın daha erken döneminde başlandığı, daha sık ve daha büyük miktarlarda fıstık tüketiminin olduğu belirtilmiştir.

Annenin probiyotik kullanımının, emzirme sırasında koruyucu olabileceği konusunda kanıtlar bulunurken gebelik döneminde fıstık tüketimi konusunda yeterli kanıt veya çalışma bulunmamaktadır.

4-6 aya kadar emzirme inek sütü alerji riskini azaltabilir; ancak 2 yaşından önce bu durumun genel besin alerjisine etkisi bulunmamaktadır. Yine süt bazlı mamaların yerine soya bazlı mamaların kullanılması konusunda alerjen etki azalttığına dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Aşırı alerjenik bebeklerde özel mamaların kullanılması; ilk 6 aydan önce anne sütünden kesilen yüksek riskli bebekler için önerilmektedir. Alerjik etkisi yüksek olan besinlerin tüketiminden kaçınmak asıl tedavi olmasına rağmen, yeterli ve dengeli beslenmenin doğru bir şekilde sağlanabilmesi için ailenin diyetisyen tarafından klinik olarak yakın izlemi gereklidir.

Tedavisi

Eliminasyon diyetleri doğru besin antijeninin bir-iki hafta tamamen diyetten çıkarılmasıyla hem tanı, hem de tedavi aşamasında oldukça yarar sağlar. Bu proteinler diğer besinlerde de bulunabileceğinden bunları içeren tüm besinlerden ziyade özellikle antijenik proteinler tanımlanmalıdır. Örneğin; hipersensitiviteden sorumlu kazein ve whey gibi süt proteinleri, sütten bağımsız olarak besin etiketlerinde yer alabilir. Genellikle soya veya yumurtadan lesitin elde edilmektedir, ancak kaynağına sıklıkla içerik bilgilerinde yer verilmemekte. Besin alerjenleri, besinlerin içerisinde oldukça geniş dağılım gösterdiğinden, eliminasyon aşamasında tam olarak ortadan kaldırılması ve besin ögesi eksikliklerini önlemek için bu konuda uzmanlaşmış bir diyetisyenin diyet önerileri gerekmektedir. Bir diyet günlüğü ile kayıt altına alınması, potansiyel alerjenlerin belirlenmesinde oldukça yararlı olacaktır.

Benzer Gönderiler